-->
MEMETIC MARKETING / MEMETİK (MİMETİK) PAZARLAMA
Meme (miym okunur), Richard Dawkins’in 1976’da ortaya
attığı bir kavram. Yaşayan bir organizma gibi kendi kendini kopyalayan,
büyüyen, bir toplumda norm haline gelen, bir kişiden diğerine
aktarıldığında gelişen, nesilden nesile aktarılan, kendini şuurlu bir biçimde tekrarlayan, biyolojik gene benzetilen,
kültürel fikir, sosyal pratik, kavram veya eylemler olarak tarif ediliyor[1].
‘Dawkins kitabında insanların başka
canlılarda bulunmayan özel bir uyum mekanizmasına sahip olduğunu ileri sürüyor. İddiasına göre, imkân ve kısıtlamalarıyla birlikte
genetik miraslarına ek olarak insanlar, fikirlerini de bir nesilden ötekine aktarabiliyorlar.
Bu sayede, karşılaştıkları güçlükleri aşma konusunda daha esnek ve daha çabuk davranarak,
kendilerini genetik adaptasyon ve seleksiyona kıyasla daha hızlı bir şekilde ortama uydurmak imkânı bulurlar, diyor[2].
Mimlerin, yani kültürel
genlerin, biyolojik genler gibi çoğalıp
yayıldıkları düşünülüyor. Ezgiler,
fikirler, sloganlar, modalar, çanak çömlek yapım yolları, birer mim olarak
insandan insana aktarılıyor. Genlerin sperm ya da yumurtalar yoluyla bir
bedenden diğerine atlayarak gen
havuzunda çoğalmaları gibi, mimler
de geniş anlamda taklit denilebilecek
bir süreç yoluyla bir beyinden diğerine
zıplayarak kendilerini mim havuzunda çoğaltırlar, deniyor. Mimlerin başarısını yaşamkalım
değeriyle ilişkilendiren Dawkins, bunun üç kritere bağlı olduğuna
işaret ediyor: i. Uzun
ömürlülük, ii. kopyalama sadakati iii. ve üretkenlik.
Gen’in kültürel karşılığı
olarak geliştirilen bu kavram
‘mimetik’ adlı bir disipline de zemin hazırladı. Mimetik disiplini pazarlama
profesyonellerine pazarın, fikirlerin ve markaların genetik haritalarını
çıkarma şansı sunuyor[3].
Kültür kodları konusu,
kültürel antropolojist ve pazarlama uzmanı Clotaire Rapaille’nin çalışmalarıyla yıllar sonra yeniden gündeme geldi. Rapaille
kültürel kodlar ve pazarlama alanındaki 30 yıllık birikimleriyle hazırladığı “Culture Code” kitabında[4] belli
bir kültür içinde büyürken insanların sessizce, farkında olmadan belli bir
kodlar sistemi edindiklerini iddia ediyor. Kültürel Kod adını verdiği bu kodların insanları Amerikan, Alman, Fransız vs.
yaptığını, hayatımızı ve
motiflerimizi şekillendirdiğini ve hatta bu kodların nasıl çözülebileceğini ve yaptıklarımızı niçin öyle yaptığımızı anlamamız ve yeni davranışlara girişmemizde
yol gösterebileceğini söylüyor.
Kitabında aşkla, seksle, çekicilikle, güzellikle, sağlıkla, gençlikle, evle, yemekle, işle, parayla, ilişkilerle, kaliteyle, mükemmeliyetçilikle, alışverişle,
lüksle ve hayatımızdaki daha başka
şeylerle ilgili kültürel
kodları karşılaştırmalı olarak ele alıyor, eylem ve motivasyonlarımıza
bakmak için bize yeni gözlükler sunuyor.
Mimlerin kültürün
hayatımıza etkisini Konrad Lorenz’den ödünç aldığı derin iz (imprint) kavramıyla açıklıyor. “Deneyim
ve ona eşlik eden duygu bizde
derin bir iz bırakır. Bu iz, düşünme
sürecimizi belirler ve gelecekte yapacağımız eylemleri şekillendirir. Her bir derin iz kimliğimizi biçimlendirir ve bunların toplamı ise bizi
tanımlar.”
Rapaille, kültürel
kodların anlamlandırma dünyamıza etkilerini basit örneklerle anlatıyor.
“Fransızcada güneş eril bir kelime olan ‘le soleil’dir. Bu kültürde yetişmiş,
bu dili öğrenen bir Fransız’ın
aklında da güneş erkek olarak
algılanır. Bunun sonucu olarak erkekler için parlak, ışıldayan gibi sıfatlar kullanılır. Ay kelimesinin
Fransızcası ise dişil bir kelime olan ‘la lune’dür ve bu algı çerçevesinde
kadınlar kendi kendilerine ışıldayamazlar
ancak bir güneşin ışığını
yansıtabilirler. Almancada güneşin
karşılığı dişil
bir kelime olan ‘die Sonne’ olup,
Almanlar kadınların dünyaya sıcaklık yaydığına, böylece hayatın yeşermesini sağladıklarına
ve çocukları esasen kadınların yetiştirdiğine
inanırlar. Ay ise, (der Mond) eril
bir kelimedir. Almanya’da erkekler geceyle, karanlıkla, hayatın ay tarafıyla
ilişkilendirilirler.”
Rapaille, bu kültürel kodları anlamadan iki kültürde erkek ve kadınları ve
aralarındaki ilişkileri iyi anlayamayacağımızı iddia ediyor.
Kültürel kodu “içinde
bulunduğumuz kültürel
dolayımıyla herhangi bir şeye,
bir arabaya, bir yiyeceğe,
bir ilişkiye veya bir ülkeye
uyguladığımız bilinçdışı anlam” olarak tanımlayan Rapaille, kitabında Jeep ile
ilgili çalışmasından ve
sonuçlarından bahseder.
Çeşitli tüketici grupları oluşturmuş
ve onlara, “bir Jeep’te neler olmasını istersiniz” gibi klasik bir soru yerine,
“Jeep’le ilgili hatıralar”ını sormuş. Hatıralar, açık arazilerle, zor girilen yollarla,
yolun esiri olmadan yaşanan
sürüş deneyimleriyle,
Amerika’nın batısıyla ve geniş
düzlüklerle ilgiliymiş.
Bunlardan yola çıkarak, Rapaille, Jeep’in Amerikan zihinlerindeki kültürel
kodunun “at” olduğunu keşfetmiş.
Bu keşfiyle birlikte
Rapaille, aracı, pazardaki konforlu sözde arazi araçlarına benzetmenin anlamsız
ve yanlış olduğuna işaret
etmişti. Jeep bir attı;
kapıları çıkarılabiliyor, üstü açılabiliyor, böylece rüzgârı hissetme, sanki bir
at sürme deneyimi sunuyordu. Araç tasarımını buna uygun olarak değiştirmeyi;
aracın farlarını “at gözü gibi yuvarlak” yapmayı önerdi. Bu değişiklik
sonrası Jeep’in satışları hızla arttı. Vahşi Batı’da çekilen reklamlarda da ürün bir at gibi
sunuldu. Başarı katlandı.
Rapaille, Jeep için
Avrupa pazarında başka bir araştırma daha yaptığında deneklerin anlattığı hikâyeler değişmişti. Fransızlar da, Almanlar da, Jeep’i, II. Dünya Savaşı’nda Avrupa’ya gelen Amerikan askerlerinden kalan bir
hatıra olarak görüyorlar; onu özgürlük fikriyle özdeşleştiriyorlardı.
Jeep Fransızlar için Alman işgalinden,
Almanlar içinse kendi karanlık yöneticilerinden kurtulmalarını çağrıştırıyordu.
Bu kıtada Jeep bir ‘at’ değil,
bir ‘özgürleştirici’ olarak
algılanıyordu.
Dawkins kitabında
Jenkins’in bir ada deneyiminden bahseder. Adada, belli sayıda şarkılardan oluşan bir “şarkı
havuzu” olduğunu, her genç erkeğin bu havuzdan birkaç şarkıyı ezbere bildiklerini anlatır. Bazen eski bir şarkıyı söylerken, seslerin ve müziğin biraz değiştirilmesiyle yeni bir şarkının doğuşuna da şahit
olur. Yeni şarkıların, önceki şarkıların değişik
seslendirilmesi suretiyle ortaya çıktığını fark eder. Bu yeni formun ortaya çıkışı ekseriya aniden olur ve yıllar boyu dilden dile
aktarılır. Şarkının bu yeni biçimi
bozulmadan tekrarlandığında
yeni haliyle genç nesillere de aktarılabilir. Bu yeni şarkılar bir bakıma öncekilerin kültürel mutasyonları
olarak doğar. Birer DNA molekülü
olan genlerin uğradığı biyolojik evrime benzer olarak, ‘meme’ler (miym
okunur) de seleksiyon yoluyla zamanla olgunlaşır ve değişime uğrar.
Kuşlar ve maymunlarda da kültürel evrim örneklerine
rastlanıyorsa da asıl kültürel evrim insan neslinde yaşanıyor. Dil (lisan) bunlardan biri. Giyim ve yeme
içmedeki modalar, törenler, töreler, sanat ve mimarlık, mühendislik ve teknoloji,
tarih boyunca hepsi evrime uğruyor.
Genetik evrime benzer olarak değişimler hep gelişme yönünde oluyor, miymler sayesinde insanlığın kâinatı kavraması ve onunla ilişkisi daha da olgunlaşıyor.
Kültürel evrimler de
zaman zaman patlamalar şeklinde
ve bazı platolar halinde gelişiyor.
Meme terimi, Grekçedeki
‘mimene’ den yola çıkarak “gene”e (gen okunur) benzetmek niyetiyle
üretilmiş. Kelimenin memory
(hafıza) ile ilgili Fransızca ‘même’
(mem okunur, ‘aynı’ anlamına gelir) kelimesini de çağrıştırdığı da biliniyor.
Memeler, sadece mecâzî
değil teknik anlamda da
canlı yapılar olarak görülür. Geniş
anlamda taklit, memenin nasıl çoğaldığını açıklar. Her memenin yayılma derecesi ve başarısı aynı değildir. Meme havuzundakilerin bazıları daha başarılıdır. Doğal seleksiyona benzer bir durum söz konusudur.
Bilimsel alandaki bir
memenin yayılışı, onun bireysel
biliminsanları tarafından ne derece kabul gördüğüne, ne kadar çok atıfta bulunulduğuna, ne kadar uzun süre atıfta kaldığına bağlıdır.
Şayet meme, popüler bir şarkı ise, kaç kişinin onu duyduğuna, söylediğine; bir ayakkabı modeli ise, ayakkabıcılardaki satış istatistiklerine bakılabilir. Bazı memeler hızla
yayılır, hızla kaybolur, bazıları binlerce yıl yayılmaya devam edebilir.
Yayılma hızında etkili
olan, kopyalama sadakati, memenin aktarılması sırasında ne derece değişikliğe uğradığıyla ilgili. Bozulmaya meyilli memelerin yayılması daha
zayıf olabiliyor.
Memetik Pazarlama,
reklam, marka, iletişim konularında
kültürler arası etkileşmeleri
ve farkları anlamak, izlemek ve buna uygun davranmak konusunda uzmanlara değişik
araçlar ve fırsatlar sunuyor. Bu fırsatlardan yararlanmak için “memetik
sanatını”[5] yakından
tanımak gerekiyor.
[1]
Richard Dawkins, The Selfish Gene, Oxford University Press, 1976 ve
1999, s. 190 ve devamı.
[2] İsmail Kaya, Damla Damla Pazarlama,
bky, İstanbul, 2004, s.177–178.
[3] Aşkın Baysal, “Mimetik Marketing: Türk
Tüketicisinin Kültürel Genleri”, MediaCat, Eylül 2009, s.72–79.
[4]
Clotaire Rapaille, The Culture Code, 2007. https://www.amazon.com/Culture-Code-Ingenious-Understand-People/dp/0767920570/ref=sr_1_2,
kitabın Türkçesi, Kültür Kodu,
adıyla FGP Yayıncılık tarafından yayınlandı, 2010.
[5]
Edward Wilson, Wes Unruh, The Art of
Memetics, 2008.
2
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder