31 Mart 2012 Cumartesi

RİTİMLİ MEGA PAZARLAMA

Bu yazıyı 2006 Ocak ayında PAZAROLA bloğumda yazmıştım. O zamanlar Pazarlama Bi' Tanedir kitabı henüz yazılmamış, PAZARLAMABİTANEDİR blogu da yayına başlamamıştı.
Yeniden yayınlamak hoş olur diye düşündüm.
İyi okumalar....


Ritimli Mega Pazarlama

"Türkiye'de ritim bozukluğu var. Potansiyel bir enerji var ama nasıl kullanılacağını kimse bilmiyor." Bu sözler, hayatını ritimle kazanan Okay Temiz’e ait. “Un, yağ, şeker var ama helva yapılmıyor” demeye getiriyor. 
Okay Temiz işletme yöneticilerinin de ilgisini çekmiş. “Personeli doğru departmanda çalıştırmak amacındaydık. Bir takım testler yapıldı. Ben de hangi çalgıyı hangi departmandaki personelin çalacağına dair bir sistem geliştirdim. Bir orkestrada her ritmi çalan insan değişik karakterdedir. Çanı direktör çalar, tefleri pazarlamacılar. Genel müdür tumbo çalar, bongo çalanlar ise yenilikçi ekipte yer alabilir. Eskiden kurum çalışanlarıyla pikniğe, golf oynamaya gidilirdi, ama takım ruhu oluşturmak için bunlar yetersiz kalıyordu. Oysa ritim çalışmalarında 2000 kişi aynı anda çalabiliyor. Ellerindeki aletlerin basit olması da bir araya gelmeyi kolaylaştırıyor. Şirkettebirbirleriyle selamlaşmayan insanlar bu sayede tanışıyorlar.”
“Ritim grubuyla şirketler birbirine benziyor. İkisinde de takımçalışması şart. Bir otomotiv fabrikasında biri çamurluğu takarken,diğeri boya yapar. Ritim grubunda da hepsinin belli bir görevi var vebiri hata yaparsa sonuçlarına hepsi katlanmak zorunda.
Vurmalı çalgılar deyince akla bir de Burhan Öcal geliyor. Tekirdağ’dan başlayan “darbuka” yolculuğu onu dünyanın öbür ucuna götürmüş, ününe ün katmış. Sırf parmaklarını kullanarak ürettiği ritim sayesinde insanları etkiliyor. Kendini sevdiriyor.
Çok bilmek, çok yetenekli olmak, virtüöz olmak şart değil. Her ne iş yapıyorsak belli bir ritimle, bir koro ahengiyle, takım halindeçalıp söyleyebilsek, dünyayı yerinden oynatırız, gibime geliyor.
Uzmanlar, önümüzdeki yıllarda, önceden hayal bile edilemeyecek çapta radikal değişiklikler yaşanacağına dair tahminlerde bulunuyorlar. Yaşarsak göreceğiz. Bu “yeniden şekillenme” döneminde adımlarımızı ahenkli-ritimli atabilirsek dünyaya sesimizi duyurabileceğiz. Yoksa “kuru gürültü”müzü kimse duymayacak. 
Siyasette, hukukta, ekonomide, iş âleminde ve pazarlamada çıkardığımız sesler nasıl? Belli bir nağme mi duyuyoruz, yoksa “büyük bir gümbürtü” mü geliyor?
Pazarlamada ritim tutturmak ve insanları çeken nağmeler üretebilmek için önce “Entegre Pazarlama İletişimi”ni becermek gerekiyor. Yani, farklı iletişim kanalları üzerinden doğru hedef kitleye doğru mesajları iletmek lazım. Ayrıca, “Entegre Pazarlama”yı başarmak lazım. Yani, pazarlamayı, bütün departmanların, bütün yöneticilerin ve bütün çalışanların katıldığı bir takım oyunu olarak yürütmek, ritimleri uyumlaştırmak lazım. 
İşi daha da büyütünce bunun adı “Mega Pazarlama” oluyor. “Mega Pazarlama”, bir işbirliği stratejisi olarak, belirli bir pazara girmek veya bu pazarda başarılı olmak için çeşitli ülkelerle-firmalarla-gruplarla-kişilerle birlikte ekonomik, politik, psikolojik türden çeşitli araçların bir arada kullanımı demek. Buna “Kooperatif Pazarlama” da deniyor. “Mega Pazarlama”da, bir koalisyon gibi, tarafların kendi amaç ve faaliyetlerinden vazgeçmeksizin, bir arada çalışmalarıyla sağlanabilecek ilave kazançlar üzerinden işbirliği yapmalarına yönelik faaliyetlere girişiliyor.
Türkiye’nin geleceğe hazırlanması için, kurumlar, kuruluşlar, firmalar, işletmeler ve bireyler olarak ortaklaşa vuracağımız noktaları bilmeye, kendi özgün ritmimizi bulmaya, topluca “haykırmaya”, “Mega Pazarlama”ya ihtiyacımız var.
Bakınız, politika, iş, bilim, din, spor, sanat ve kültür alanlarında dünyanın önde gelen isimleri 25 Ocak’ta “Dünya Ekonomik Forumu 2006”da ritim tutturmak için bir araya geliyorlar. Orada kimin hangi telden çaldığı ya da çalmadığı görülecek.
Onların “ritme” ihtiyaçları var da bizim yok mu?

17 Mart 2012 Cumartesi

RETRO MARKETING YENİDEN

RETRO PAZARLAMA YENİDEN

Eskimeyen Eskiler

iPad’in yeni versiyonu kapış kapış satışa çıkmış. Piyasada “yeni ve geliştirilmiş” sıfatlı ürünlerden geçilmiyor. Pazarlama ve yenilik, ayrılmaz ikizlerdir deniyor. Yenilik yapmayanın eskiyeceğinden, yeniliklerin hızla eskidiğinden bahsediliyor.

Ama insan tuhaf bir varlık. Hem yenilik istiyor hem de alıştığından vazgeçemiyor. Bu sebepten olsa gerek, bazı firma ve markalar bir yandan da, her zaman alıştığınız kalite, lezzet, vb. ifadelerle değişmezliğe, kalıcılığa ve istikrara vurgu yapıyor.

İnsanda bir de, geçmişe özlem duygusu var ki, bu duygu da pazarlamacılara malzeme oluyor. Nostaljiye dokunan nice ürün, nice uygulama hayatımızdan hiç eksik olmuyor. Hızla yenilenen bir dünyada dikkatleri çeliyor.

Kitlelerin geçmişe duydukları özlemin gücünden pazarlama maksadıyla yararlanma anlamında Retro Pazarlama yaygınlaşıyor.

Geçmişe uzanan referanslar, yeniliklerin tükenmesinden değil, aksine, pazarlamanın dinamizminden kaynaklanıyor. Eskiyi bile yenilemek iddiasını içeriyor. iPhone’unun ucuna taktığı renk renk klasik telefon ahizesiyle konuşanları görünce insan ne diyeceğini şaşırıyor.

Tarihle ilgilenenler, yeni sanılan birçok şeyin aslında hiç de yeni olmadığını, geçmişte yapılanların başka bir ambalaj, tarz veya teknikle gerçekleştirilmesinden ibaret olduğunu iyi biliyor.

Yeniyle eskinin iki yönlü buluşmasından nice yenilikler üretilebiliyor. Geçmişe ait olay, eser veya ürünlerin yeniden yorumlanarak veya birebir taklit edilerek tekrar sunulduğu bu uygulamalara Nostaljik Pazarlama da deniyor.

Ev reçelleri, erişteler, saray çorbaları gibi harcıâlem ürünlerin yanı sıra, Osmanlı dönemi mahallesinden esinlenen konut projeleri, saray mimarisinin kullanıldığı oteller, bol izleyici çeken tarihî diziler ve kitaplar, geçmiş günlerin cazibesini bugünün tüketicisine tekrar yaşatıyor.

Eskimeyen eskilerin taze bir örneğiyle dün tanıştım. Ben doğmadan önce yayına başlayan, büyük Türkiye idealinin meşalesi, Büyük Doğu dergilerinin tıpkı basım nüshalarıyla...

Hakikaten, eskilerin bazısı hiç eskimiyor...

Meraklısı için bir kaynak daha duyuralım.

"Postmodern pazarlamanın pazarlama literatüründe yerini almaya başlamasıyla birlikte yeni pazarlama kavramları da ortaya çıkmıştır. Günümüzde yeni bir pazarlama kavramı olarak ortaya çıkan “Retro Pazarlama” ilk olarak Stephen Brown tarafından ortaya atılmıştır. Brown, Retro pazarlamayı, “Bir önceki tarihsel döneme ait ürün veya hizmetin canlanması veya yeniden başlatılması” olarak tanımlamaktadır. Retro pazarlama, geçmiş döneme ait çağrışımlarla (müzik, koku, filmler, kitaplar vb.) farklı bir pazarlama yaklaşımını ortaya koymaktadır....."Devamı için link:


3 Mart 2012 Cumartesi

TEK GECELİK PAZARLAMA / ONE NIGHT STAND MARKETING

TEK GECELİK PAZARLAMA / ONE NIGHT STAND MARKETING

Yılın belirli günlerinde, belirli gruplar ya da kişiler olarak bir şeyleri kutluyoruz. Bunlar için harcamalar yapıyoruz; çünkü bu harcamaları yapmamız da bir şekilde kapitalist sistemin bir enstrümanı haline gelmiş durumda. Harcamalıyız, harcamamız için de belirli kıvılcımlar gerekiyor.

Ben bu durumları Tek Gecelik Pazarlama-One Night Stand Marketing olarak adlandırıyorum. Kısa ve bir döneme özel olarak, bir gruba ya da ortak bir amacı bulunan kişi topluluklarına yönelik girişilen yoğunlaştırılmış pazarlama etkinlikleri olarak özetleyebileceğim bu faaliyetleri şu günlerde özellikle yaşıyoruz. Nasıl mı? 14 Şubat Sevgililer Günü geliyor ve sevgilinize hediye alacaksınız! Çünkü düzen sizden bunu istiyor! Dünyada yaklaşık 21 milyar Amerikan doları düzeyinde bir para sadece bu gün için harcanıyor. Sahi, sevgilinizle sadece bir gün mü sevgilisiniz? O zaman bilemem tabii.

Bu durum sadece Sevgililer Günü yanılsamasıyla sınırlı değil elbette. ABD'deki Super Bowl üzerine yoğunlaşan milyarlarca dolarlık harcamalar, Çin'in yeni Çin yılı kutlamaları, dini bayramlara özel pazarlama faaliyetleri de bu kavram altında değerlendirilebilir. Yılın sadece belirli bir döneminde, belirli bir hedef kitle için düzenlenen pazarlama etkinlikleri.....

Berker Pandır sözlerinin sonunu şöyle bağlıyor:

Ve şunu unutmamalı: Pazarlama tükettirmek ve insanların ceplerinden paralarını almak değil, insanlara, karşılığında değer ödenebilecek şeyleri onlar için sunmaktır.

Ertesi günde de sevilen bir marka olmanız dileğiyle...