15 Eylül 2014 Pazartesi

ELMA PAZARLAMA, İPAD VE NOSTALJİ

Nostalji

GELİYOR BAHAR AYLARI, GEVŞER GÖNÜL YAYLARI…

(Prof. Dr. İsmail Kaya’nın bu yazısı, ITNETWORK dergisi Şubat 2010 sayısında yayınlanmıştı. O yıllarda henüz “Tablet” kavramı yeni yeni şekilleniyordu...)

Bu sayının dosya konusu bana biraz fazla teknik geldi. Kabine denince ben Bakanlar Kurulu’nu anlarım. Başkası başka şeyler anlar. Herkesin konusu kendine… Her gün ve hatta her saat yeniden şekillenen IT ve Network dünyasında kimin hangi gündemini takip edeceğiz ki? Hele hele herkesin, her firmanın, o andaki kendi gündemini dünyanın gündemi sandığı bir âlemde gündem budur deyip işin içinden çıkmak kolay değil.
Neler oluyor diye etrafta gördüklerimden yola çıkarak size ortaya karışık bir “pazarlama bitanedir” yazısı hazırladım. Güle güle okuyun….
Bisküvi deyince akla neyin geldiği malum. Lakin konu kişisel bilgisayar olunca işler çatallaşıyor. Akla, ya Gates geliyor, ya Jobs. Windows veya Macs. Paylaşmışlar dünyayı. Sizi bilmem ama ben yavaş yavaş Windows’culuktan çıkıp Mac’iliğe geçeceğim galiba. Kim bilir belki ileride melezler güzel olur deyip, ikisine de müşteri olabilirim. Bir Mac’im, bir PC’im olur. (Nitekim, çok geçmedi Mac’ci, iPad’ci oldum.)
Bilenler bilir Mac her yılın başında yeni bir ürünle piyasada sansasyon yapar. Bu yılki “sunumu” iPad oldu. Sektördeki gidişatı yansıtması bakımından dikkate değer bir yenilik. Daha piyasaya verilmeden üzerinde bunca konuşulan, adı ve özellikleri hakkında tahmin yarışmaları açılan bu yeni alet, ABD’de 60 gün içinde müşterilere sevkedilmeye başlayacakmış.

Gel de pazarlama bitanedir deme…
Adam daha malı satışa sunmadan malını zihinlerde satmayı başarıyor. Aylar sürecek değerleme, yorum, tartışma, açıklama, haber vesaire sayesinde milyonlarca insan, satınalma kararını çoktan vermiş olacak, raflara indiğinde malları kapışacaklar. Medyada geniş yer alması kaçınılmaz olan o özel günün kapış kapış kapışılma haberleri de ayrıca yeni müşteriler getirecek. Bu taktiği bu dünyada işbilir başka pazarlamacılar da sık sık kullanıyorlar. Geçen ay piyasaya verilen Google telefonu bunun en taze örneklerden bir diğeri. Nexus adını kim önceden tahmin edecek, nasıl bir alet olacak diye epeyce yarışmalar bile yapılmıştı. Google, telefonunu beklendiği gibi bedavaya vermedi (şimdilik) ama gayet hesaplı bir fiyata sundu. (Yıllar sonra gördük ki, Google bile başarısızlığı tadabiliyormuş...)

Bu vesileyle şuraya bir not düşelim de, kendisine pazarlamacıyım diyenlerin kulağına küpe olsun.
Pazarlamanın tanımı nasıl her gün nasıl yeniden yazılıyorsa, pazarlama denilen şey de sürekli yenilenerek gelişmesini sürdürüyor. Eskiden sadece satmaktan ibaret sanılan pazarlama, “verirsin pazarlamacılara satarlar” anlayışıyla yürütülür, müşterilerin ensesinde en güzel bozayı pişirenlere büyük pazarlamacı denirdi. Devir değişti, pazarlamanın bir son olmadığı, dahası işin başı olduğu anlaşıldı. Müşteri gerçeğiyle ve rakip engeliyle birlikte yaşamanın yeni yeni yolları bulundu. Artık her ne yapılacaksa bunun piyasaların, müşterilerin kabul edeceği şekilde yapılmasından başka çıkar yol olmadığının farkına varıldı. Firmanın bütün imkân ve kabiliyetlerinin pazarlamanın emrine, haydi biraz daha ihtiyatlı konuşalım, pazarlamanın gözetimine, güdümüne bırakılmasının icabettiği, haydi yine yumuşatarak yazalım, daha uygun olacağı gerçeği, birileri istemese de, daha yaygın bir kesimce kabul edilir oldu.
Pazarlama başarılarıyla tarihte yerlerini alan epeyce ünlünün, bu ünlerini bilişim sektöründe gerçekleştirdikleri pazarlama devrimleriyle birlikte kazandıklarını da biliyoruz. Bilişim dünyasından onlarca yıldır, müthiş pazarlamacılar çıkıyor. Her biri devrim çapında yeni yeni pazarlar açıyorlar. Dünya Pazarlama Dâhileri adında bir liste oluşturmaya kalkışsak listenin ilk onu arasında en az beş tane IT firması-markası kurucusu, girişimcisi olmazsa, biz (yani bendeniz) hiç birşey bilmiyoru(m)z demektir. (İş Dehası isimli bir kitaba bakınız. Kitabın sonunda böyle listelerle karşılaşacaksınız.)

Pazarlamayı IT’cilerden öğreneceğiz
Hazır yeri gelmişken, bir hüküm cümlesi daha kuralım: “Yeni dünya gerçekleri karşısında pazarlamanın gerçekte ne olduğunu dünyaya pazarlamacılar değil, başarılarıyla kısa zamanda dünya çapında oyunculara dönüşen ünlü IT girişimcileri öğretecekler.” Pazarlamanın bir firma için ne anlama geldiğini anlamak isteyenler, bir Google’a baksınlar, bir Amazon’a, bir Apple’a ve bir de benzerlerine ...
iPod’dan ve iPhone’dan kinaye olduğu anlaşılan, iPad’in adı duyulur duyulmaz, bu kelime google aramalarında en tepeye yerleşmiş. Haiti depremi, grip vesaire gibi… Biz pazarlamacılar için böylesi bilgiler, mesela dünya insanının en fazla aradıkları kelimelerin ne olduğu, bunların gün be gün nasıl değiştiğine dair bilgiler çok değerli. Bir bakıma bu kelimeler yoluyla dünyanın nefes alışını duyuyorsunuz. Bilemiyorum, pazarlamacıyız diye geçinen kimlerin gündeminde böyle bir bilgiyi takip etmek gibi bir konu vardır? Şayet bu konuyla ilgilenmiyorlarsa, aha şimdi şuraya yazıyorum ki, gerçekten ayıp ediyorlardır.
Hacker’lar bile bu bilgiyle yakından ilgileniyorlarmış. Geçmişte nice örneklerine de rastlandığı gibi, şu sıralar başkalarının bilgisayarlarına kötü niyetli yazılımlar yerleştirmek isteyen siber saldırganlar, iPad kelimesini kullanarak,  bu konuda bilgi verir gibi görünen sahte siteler üzerinden kötü emellerine ulaşmaya çalışıyorlarmış. Siz iPad hakkında bilgilenmeye çalışırken, farkında olmadan bilgilerinizi başkalarına kaptırabiliyormuşsunuz. Aman dikkat! Hacker’lar bunu huy edinmişler, hangi konu popülerlik kazanırsa o konuya bulaşıyorlarmış. Demek ki, ne yapacakmışız? Aramalarda popüler kelimeleri kullanırken çok dikkatli davranacakmışız.

Zekîce bir konumlandırma…
Bazılarının iPod’u çağrıştırma iddiasından çok, özellikle bayanların itici buldukları ve iTampon lakabı taktıkları adıyla bu iPad, zekîce bir yaklaşımla kendini çok yönlü bir şekilde konumlandırmış bir ürün. Mobil telefonla bilgisayarı, internetle 3G’yi, tarayıcı ile e-kitap okuyucuyu, yazılımla donanımı,  fonksiyonellikle pratikliği, estetikle makul fiyatı bir arada sunuyor. Belli bir telefon şebekesiyle çalışmak gibi bir mecburiyet de yok. Al cihazı, koy koltuğunun altına, ister işte ister evde, ister yolda ister kafede, ne istersen yap.
Müzik dinle, film seyret, kitap oku, sesli veya görüntülü konuş,  mail yaz mail oku, sunu hazırla, sunum yap. Canın ne isterse, işin neyi gerektirirse… Bulunduğun noktada hangisi varsa, ister wireless, WiFi, ister 3G, hemen bağlan, anında kullan. On saate kadar dayanan pil ömrüyle birlikte yüksek bir mobilite anlamına geliyor iPad. Hard disk gibi, mekanik klavye gibi, ağır akü gibi, CD-DVD okuyucusu gibi her türlü gereksiz ağırlıktan kurtulmuş, kuş gibi hafiflemiş, kuş gibi uçan bir alet…
Elbette biz de biliriz ki, hiçbir donanım yazılımsız, hiçbir network içeriksiz olamaz. iPad, iyi bir pazarlamacı olarak bunun da farkında ve içerikle ilgili bağlantıları da şimdiden kurmaya başlamış. Yayıncılar, video, müzik eserleri dağıtıcıları, haber kaynakları ve benzerleriyle yaptıkları anlaşmalarla, iPad üzerinden çok çekici tarifelerle içeriğe erişmek mümkün olacak.
Bütün bunlara rağmen, son sözü elbette tüketiciler ve piyasa söyleyecek. İlk eleştirilere bakılırsa, Netbook’lar iPad’lerden daha üstün. Hem daha ucuz, hem aynı anda birden fazla iş yapmaya müsait, hem hafıza kapasiteleri gerektiğinde arttırılabiliyor,  hem de gerçek bir klavyeleri var. Bu yazıyı dokunmatik ekranda yazıyor olsaydım, ne gibi hisler duyacaktım, tam bilemiyorum.
Amma, bir de işin ticarî tarafı var. iPad’in mobil reklâm dünyasına getireceği imkânlar da göz ardı edilmemeli…
Şimdiye kadar cep telefonlarına sıkıştırılan minicik ekranlarda işini yapmaya çalışan ve hedef tüketiciye hem tematik, hem zaman ve hem de yer bağlamında en vurucu tarzda ulaşan video ve etkileşimli reklâmları geniş ekranda “adam gibi” seyretmeyi mümkün kılan bir alet, pazarlamacıların epeyce ilgisini ve dolayısıyla paralarını çekeceğe benziyor.
Bakalım bahar ayları iPad’la birlikte daha neler getirecek!...

--oOo--

Hiç yorum yok: