BOYCOTT MARKETING / BOYKOT PAZARLAMA
Boykot, haksızlığa uğrandığı düşünülen durumlarda
bu haksızlığa sebep olan taraflara karşı pasif bir eylem çağrısıdır. Boykot kelimesi sözlüklerde bir ülke, organizasyon veya şahısla ticarî
veya sosyal ilişkileri, bir protesto veya cezalandırma amacıyla kullanmak, aynı amaçla,
belli malları satınalmaktan, ticaretini yapmaktan vazgeçmek, bir olaya, bir
politikaya katılmamak veya işbirliği yapmayı reddetmek olarak tanımlanıyor.
Boykotlar siyasetten ticarete geniş bir alanda
hayatın parçası olabiliyor. Tüketici eylemciliği olarak boykot, belirli
bir amaçla, belirli şeyleri kullanmaktan, satınalmaktan, kişi, kuruluş veya
ülkelerle ilişkileri protesto veya cezalandırmak amacıyla kesmek anlamına geliyor.
Boykotların bazıları nispeten etkili olurken,
bazıları hiç yayılamıyor. Aradaki fark boykotun da bir “değer” olarak
pazarlanmasındaki başarıda yatıyor. Boykotlar da, boykota karşı eylemler de pazarlanmak
ister ve dikkatle pazarlandıklarında başarıya ulaşır.
Boykot Pazarlama, boykot sürecinin ve mekanizmasının
ayrıntılı bir şekilde incelenmesi ve yönetimi boykot yapanlar kadar boykota muhatap
olanlar açısından da önem taşıyor.
Boykotlar bazen kasıtlı karalama
kampanyalarından kaynaklanıyor ve pazarlama sonuçlarını etkileyebiliyor.
Polonez'in et ürünleri, Ülker'in Çamlıca Gazozu, Danone'nin Danino'su, Nestle'nin
çikolataları, Kentucky Fried Chicken'nın tavukları, Coca Cola ve Pepsi'nin
kolası, Cappy'nin meyve suları, Mc Donald's'ın hamburgerleri, pastörize süt
üreticilerinin sütleri, margarincilerin yağları da zaman zaman
boykotlara konu oluyor.
Bu kampanyaları internet imkanlarını kullanarak
başlatanlar, bilgisayarlarının IP numaralarından tespit edilerek,
yargılandılar. Ancak bütün açıklamalara, ortaya konan belgelere, karşı reklâm
kampanyalarına rağmen, zedelenen marka imajlarının yeniden kazanılması mümkün olamadı,
internette yer alan yazıların, oluşturulan posta zincirlerinin önü bir türlü kesilemedi. ABD’de Wal Mart’a
karşı, mutsuz bir tüketicinin başlattığı “walmartsuck” ve bundan ilham alan nice site ciddî
boyutlarda boykotlara yol açmıştı.
Gıda Güvenliği Derneği'nin Türk
tüketicilerinin algı ve bilinç düzeyini belirlemek amacıyla 17 ilde, toplam 12
bölgede, 661 kişi üzerinde yaptırdığı bir araştırmaya göre, her 100 tüketiciden 57'si, gıdayla ilgili internetten
duyduklarının doğruluğuna, sorgulama gereği bile duymadan inanıyor ve o ürünü satın almaktan vazgeçiyor[1].
Bununla da kalmayıp, çevresindekilere e-posta göndererek, zincirin yayılmasına
katkı sağlıyor. Böylece, rakiplerine çamur atanların ekmeğine yağ sürülmüş oluyor.
Bilimsel açıklamalara dayanarak yanıltıcı
haberlerle toplumu kandıran yapay bir boykot uygulamasını dünyada ilk kez 1997
yılında Nathan Zohner adlı Amerikalı bir öğrenci başlatmıştı. 14 yaşında
olmasına rağmen, bir bilim adamıymış gibi ortaya çıkıp, imza kampanyası başlatan Zohner,
dihidrojen monoksit adlı kimyasalın kanser hücrelerinde en fazla bulunan madde
olduğunu, yoğun terleme ve kusmaya yol açtığını, ciltte yanıklara neden olduğunu ileri
sürerek, insan sağlığını tehdit ettiği gerekçesiyle sulara katılmasının yasaklanması için kampanya başlatmıştı.
Zohner'in internet üzerinde başlattığı bu kampanya, kısa sürede tüm dünyaya yayılmıştı. Dihidrojen
monoksit, suyun az kullanılan bilimsel adlarından biri olmasına rağmen bu
yalan zinciri bir türlü kırılamadı. Bu olay, Zohnerizm terimi olarak sosyoloji literatürüne girdi.
İç pazarda, birbirine rakip firmalar arasında bazı “belden aşağı” yaklaşımlarla değişik
boykotların uygulandığından da kuşkulanılmaktadır.
Boykota uğrayan markalardan biri olarak Danone
Türkiye, tedarikçilerinden ve çalışanlarından 23 bin imza toplayıp bunu Fransız Parlamentosuna elden
teslim etmişti. Fransız parlamentosunun Türkiye aleyhine bir yasa çıkarma
gayretleri karşısında Fransız firmalara ve ürünlerine karşı değişik boykot
çağrıları da yapılmıştı. Zaman zaman değişik vesilelerle başka ülkelere ve o ülkelerin firma ve ürünlerine yönelik boykot girişimleri de
geçmişte yaşanmıştı.
Tüketici boykotları, bir protesto hareketi
olarak, bir ürün veya hizmetin kullanılmaması için çağrıda bulunmaktır.
Kısa ömürlü boykotlarla uzun ömürlü olanlar arasında organizasyon ve pazarlama
farkları vardır. Nestle’nin bebek ölümlerine yol açtığı iddiasıyla
mamalarına dünya çapında uygulanan boykot[2],
ucuz işçi çalıştıran markalara karşı, açık saçık veya din istismarı yapan, siyaseten taraflı yayınlara karşı boykotlar
belli ölçüde iş yapabilmiştir. Devletlerin başka ülke firmalarına, mallarına ve organizasyonlarına uyguladığı resmî
boykotlar ambargo olarak anılır ve o kapsamda ele alınır.
Kimi zaman, belli bir olayın bir skandal veya
rezalet olarak algılandığı durumlarda boykot çağrıları gündeme gelir. Boykota maruz kişi veya firma için
bu, kendini bir kriz olarak gösterir. Kriz durumlarında yedi aşamalı bir
süreç yaşandığı düşünülür[3]:
i. İlk anda skandal veya rezalet olarak anılan olaylar, olup bitenler inkâr
edilir. ii. İmâ aşamasında “olay farklıydı” denir. iii. Üstlenmeme aşamasında “benim/bizim
olayla ilgim(iz) yok” denir. iv. Haklılık aşamasında mazeret ve
bahaneler, “herkes yapıyor”, “o şartlarda doğruydu” denir. v. Kalbim temizdi aşamasında, kötü amaçla yapmadığını iddia
edilir. vi. İstisna aşamasında olayın “arızî” bir durum olduğu hakkında insanlar
iknâ edilmeye çalışılır. vii. İtiraf aşamasında, ilgili kişiler olanları anlatır, teslim olup, itiraf ederler.
Toplumsal ve siyasal olaylarda, boykotlar da
oyunun bir parçası olarak sahneye çıkar. Böyle durumlarda, bazı marka veya
firmalar boykota maruz kalabildikleri gibi, boykot hareketlerine karşı duruşları
itibariyle, boykotçular tarafından özellikle desteklenebilirler de. Markalar
için, boykota maruz kalmak kadar, boykotçuların desteğini almış görünmek
de beraberinde riskler taşır.
Tüketiciler de, çoğu marka ve firmalarla
ilişkilerini boykot boyutlarına vardıracak kadar ciddîye almasalar da,
boykotlara katılmak veya katılmamak konusunda ikiye ayrılırlar.
Tüketicinin belli markaları boykot etmeleri,
onlara karşı tavırlarını ortaya koymaları en tabiî haklarıdır. Tükecinin markaya
yakıştıramadığı hareket ve uygulamalarını boykot etmesi, marka ile müşterisinin
ilişkilerini daha da pekiştirmeye vesile olabilir. Boykota karşı bir tavır
sergileyenler de, ya sonuç alınamayacağını, ya da, boykotun adı geçen firma
ve marka dışında çalışanlar, ürünün ticaretini yapanlar, genel ekonomi ve benzeri başka menfaat
grupları açısından olumsuz sonuçlar doğuracağı endişesiyle
boykotlardan uzak dururlar.