STORIES and MARKETING / HİKÂYELER ve PAZARLAMA
Pazarlamada hikâyenin gücünden yararlanmak. Hikâye ilke ve uygulamalarını pazarlama amaçlı olarak kullanmak.
Hikâye ve pazarlama
ilişkisi ne kadar
anlamlıysa, pazarlamayı bir hikâye üretme ve anlatma işi olarak görmek de mümkün. Markaların ve firmaların
müşterileriyle ilişkilerini hikâye metaforu ile açıklamak, rekabeti “en iyi
öyküyü anlatma yarışı” olarak görmek de mümkün[1]. Böylesi
mecâzlar sayesinde pazarlama uygulamaları için yeni ilhamlar üretilebiliyor. “Marketers
Are Liars” kitabı, pazarlamanın özünde, müşterinin kolayca inanacağı, inanmak isteyeceği hikâyeler üretebilme becerisinin yattığını vurguluyor. Yazar, kitabını şu sözlerle tanıtıyor[2]: “Bu kitaba isim verirken size yalan
söyledim. Pazarlamacılar yalancı falan değildir. Onlar yalnızca hikâye anlatırlar. Asıl
yalancı olan tüketicilerdir. Tüketiciler olarak biz hergün kendimize yalan
söyleriz. Ne giydiğimiz,
nerede yaşadığımız, kime oy verdiğimiz ve işimizde neler yaptığımız konusunda kendimize yalanlar
söyleriz. Başarılı
pazarlamacılar, tüketicilerin inanmayı tercih ettikleri hikâyeleri onlara sunarlar.
Gerçek müşteri
memnuniyetinin özünde iyi bir hikâye bulunur. Bu hikâye, büyümenin ve kârın
kaynağı,
organizasyonununuzun da geleceğidir.
Bana sadece gerçekleri anlatmayın, bunun yerine bir hikâye anlatın yeter.
Dikkate değer
olun! Tutarlı olun! Güvenilir olun! Hikâyenizi, inanma eğiliminde olanlara anlatın. Pazarlama
bir güçtür. Onu akıllıca kullanın. Yalanı yaşayın.”
Reklâm, promosyon
ve hediyeler gibi pazarlama taktiklerinin, tüketiciler üzerinde eskisi kadar
etkili olmadığını düşünen Godin, pazarlamacıların yeni yöntemlere başvurması gerektiğini söylüyor. Godin, günümüz pazarlamacılarına
satacakları ürünün kimliğine
yakışır bir hikâye
uydurmalarını, bu hikâyeyi çok iyi kurgulayıp giydirip kuşatmalarını ve uygun tüketici kitleyi bulup, hikâyeyi
onların anlayacağı dilden
anlatmalarını öneriyor. Hikâyedeki mesaj doğru bir frekanstan doğru hedef kitleye ulaşırsa, bireylerin bu hikâyeye gönülden inanacaklarını
ve bu 'beyaz yalan'ı benimseyeceklerini, hattâ arkadaşlarına, dostlarına da aktaracaklarını düşünüyor. Bir yandan da uyarıyor: “Bu yöntemi kullanırken çok dikkatli olun. Eğer hikâyeniz güvenilir değil ve aldatmaya yönelik ise, o
zaman beyaz yalan sınırlarını aşıp sahtekârlığa geçersiniz.”
Beynin işleyişinde,
algıyı bütünlemek ve hatırlanmayı kolaylaştırmak amacıyla, kendisine gelen uyarıcıları ve
bilgileri bir hikâye etrafında birleştirme çabası dikkati çekiyor. Sony, Google, Apple,
Wal-Mart, IKEA ve benzeri güçlü markaların hepsinin aslında birer hikâyesi olduğu, markaların, zihinlerde uyandırabildikleri geniş kesimlerce bilinen hikâyeler kadar güçlü
olabildikleri ileri sürülüyor.
Hikâye, hayatın bir
metaforudur diyen Zaltman kitabında[3] hikâyeyi
hafıza ve metaforlarla ilişkilendirerek
önemli bir pazarlama aracı olduğuna
işaret eder.
“Pazarlamada en kapsamlı faaliyet hikaye üretmek ve tüketmektir. Bu husus o
kadar yaygın, genel ve kapsayıcı bir gerçektir ki, çoğu zaman dikkatlerden kaçar veya o kadar önde ve
barizdir ki, bütün deneyimlerde kendini hissettirir... Hikâyeler alınır,
hikayeler satılır. Değiştokuş
medyasının bir parçasıdırlar. Bütün diğer ürünler ve hizmetler için araçtırlar.” der.
Ezberlenecek her
kelimeyi bir hikâye içerisine yerleştirerek, belli çağrışımlar
kurarak hafızaya almak hatırlamayı kolaylaştırıyor. İnsan zihni, evreni, hikâyeleme mantığıyla algılıyor. Zihin, dağınık halde bulunan algı ve veri parçalarını belli
kategoriler içinde birbiriyle ilişkili
şekilde toplayıp,
bir hikâye bütünlüğüne dönüştürerek hafızaya yerleştiriyor. Lawrence Nault’un deyişiyle, “iyi bir hikâye, bir mermiden daha derine işliyor”.
Her markanın bir
hikâyeye ihtiyacı var. Markalar da tüketicilerin zihninde binlerce çağrışımın
birleşmesinden oluşuyor. Tüketicinin markayla ilgili bilgilerini bütünleştirmelerine yardımcı olan hikâyeler üretebilen
markalar rakiplerine nazaran öne çıkıyor. Markalar tüketicilerin ve firmaların
ürettiği hikâyelerle oluşuyor. Her markanın müşterileri için hem ortak, hem de ayrı, özel, kendi başlarına hikâyeleri oluyor.
Ağızdan Ağza
Pazarlama, bir “Hikâye Pazarlaması” olarak marka oluşumuna katkıda bulunuyor. Pazarlama, bir bakıma, müşterilerin beğeneceği
öyküler üretebilme sanatına dönüşüyor.
Müşterinin duymak
istediği hikâyeler ile duymak
istemediği ya da inanmadığı hikâyelerin önceden kestirilebilmesi önem taşıyor.
Hikâyeler canlı,
insanî ve dinamik olduğu
ölçüde etkili oluyor[4]. Etkili
bir hikâye için, hikâyenin köklü bir geçmişe, bir mirasî temele dayanması (İskoç parfümü diye bir şeye veya Fransız viskisine inanır mısınız?),
dayanılmaz bir eksiklik olması, bir şeyin eksikliğiyle hayatiyet ve hareket kazanması, lider bir
karaktere (kahramana) sahip olması (Akio Morito, Bill Gates, Richard Branson,
Jeff Brazos, vb.), delice, zorlu ve tutkulu bir vizyon içermesi (her evdeki her
masanın üzerinde bir bilgisayar, Microsoft), hikâyeyi anlatanın rolü ve gücü
(bir yazar, bir profesyonel, bir uzman, bir meslektaş, bir arkadaş) önemli değişkenler
olarak görülüyor.
İnsanlar bilgilenmek
değil, inanmak
isterler. İnsanların size
inanmasını sağlayacak ve
umutlarını canlandıracak anlamlı hikâyelere ihtiyacı vardır. İnanç uyandırmanın yolu hikâye anlatmaktan geçer. Doğrudan etkileme çabası, yani manipülasyon insanları
etkilemenin bayağı yollarındandır. İnsanları etkilemenin çok daha güçlü yolu, onlara
gerçek ve iknâ edici hikâyeler anlatmaktır. İnsan, sosyal bir varlıktır ve dinlemeyi, paylaşmayı, anlatmayı, abartmayı, uzatmayı, dedikoduyu
sever.
Hikâye, olayları
kelimeler, resimler ve sesler kullanarak süsleyip aktarmanın eski bir yoludur.
Hikâyeleri güçlü kılan önemli özelliklerinden biri, insanlara ne yapmaları
gerektiğini söylemek
yerine, seçimlerine yönelik düşünme
şekillerini
etkileyerek onları yönlendirmeleridir.
Hikâyeler, insan
davranışlarını etkiler.
Hikâyenin etkisi, hikâyenin iyi ya
da kötü bir hikâye olmasına değil,
en çok hatırlanan hikâye olmasına bağlıdır. Hikâyeler her zaman olumlu olmaz, güzellikleri
anlatmaz. Kahramanları kötüler olan, kötülük hikâyelerinin daha çok paylaşıldığı
ve hatırlandığı da biliniyor. O
yüzden, iyi hikâyeler yazmak kadar, başkalarının markalarınız, ürünleriniz, firmanız
hakkında kötü hikâyeler yazmadığından
emin olmak da lazım. Hikâye Pazarlama’nın inceliklerinden biri de budur.
Hikâye, anlatanı ve
dinleyeniyle bir bütündür. Hikâye anlatan olmak kadar dinleyen olmak da
önemlidir. Bir marka kendi hikâyesini anlatırken, rakiplerinin ve müşterilerinin hikâyelerine de kulak vermelidir.
Etkileyici
hikâyeler için altı kilit elemana ihtiyaç vardır: Bir Kahraman, Bir Dönüşüm ya
da Hedef, Bir Engel, Bir Akıldâne, Bir Ödül, Kıssadan Bir Hisse ve Bir Gerçek.
Başkalarını etkilemede kullanılabilecek hikâyeler altı
çeşide ayrılabilir[5]:
i. “Ben Kimim?”
hikâyeleri, ii. “Neden Buradayım?” hikâyeleri, iii. “Vizyon” hikâyeleri, iv. “Öğretici” hikâyeler, v. “Değer” hikâyeleri, vi. “Ne Düşündüğünü
Biliyorum” hikâyeleri. Adı geçen kitapta, adım adım hikâye anlatma
rehberi ile birlikte kadîm bir sanatın çağdaş
amaçlara ulaşmak
için nasıl kullanılacağı
da anlatılıyor.
Hikâyeler, anekdotlar ve metaforlar mesaj ve değerlerin
geniş
kesimlere aşılanması
için kullanılabilen etkin iletişim
araçlarındandır. Sinema ve tiyatro eserleri hikâyelerin senaryoya dönüştürülmesiyle
üretilir. Başarılı
hikâye ve senaryolar üretebilmek, bilimsel temelleri olan, öğretilebilip
öğrenilebilen
belli yaklaşımlarla
mümkün olabiliyor[6].
Hikâyeler, duygular
dünyasında büyüleyici özellikteki organize olmayan etkenleri, organize etmek
için bir çerçeve oluşturur.
Hikâye, insanı
olaya ve konuya ortak eder, katılıma ve yeniden üretmeye fırsat verir, konuşturur, konuşmaya ilham verir. İnsanı dışlamaz, dahil eder, içine alır.
Hikâye, insanın
anlam arayışına hizmet eder,
kendi hikâyelerine can verir, yeni hikâyelere yol açar.
Hikâye, parçalı
bilgiye anlam katar, tepeden bakmaz, mütevazıdır, bilgiyi yaşanır kılar.
Hikâye, bağlayıcıdır, iletişimde tutkal görevi görür, sağlanabilirse entegre bir iletişime imkan verir.
Her sanat eseri gibi hikâyenin de iletmek
istediği bir öyküsü, bir
de yapısı vardır. Başarılı yapıtlarda
öykü ve yapı birbiriyle uyumludur, birbirini tamamlar. Hikâyeler ekseriya, bir
tema etrafında bir olay ve bir kahramanla başlar. Hikâyelerde asıl kahramanın ve diğerlerinin karşılaşacağı olaylar yavaş yavaş
geliştirilir, umutlar yeşertilir, başarısızlıklar sergilenir, kahraman olgunlaştırılır. Hikâyelerde, mücadele, kaçış veya başka bir başarı, sevgi, aşk, arzu, hırs, kıskançlık, nefret, korku gibi duygular, yolculuk,
kayboluş, varış veya buluş, varoluş, yokoluş, yeniden doğuş
gibi temalar eserin belkemiğini
oluşturur[7].
Hikâyeler,
pazarlamaya güç katan kurum kültürlerinin oluşmasında ve yayılmasında etkili olduğu gibi, hikâyelerin kendisi de etkili bir pazarlama
desteğine ihtiyaç duyar. Hikâye, etkili bir iknâ tekniği olarak da kullanılabilir[8].
Bir marka uzmanı şunları yazmıştı: “Meslek hayatımın en heyecan verici keşiflerinden biri de, yaptığımız işin
özünde hikâye yazma ve anlatma olduğunu idrak etmemdi. Daha önceden bildiğim marka vaadi kurgulama, marka konsepti yazma ve
marka kimliği oluşturma işleriyle
hikâye yazma teknikleri arasındaki paralellikleri keşfettim. Değer önerisi dediğimiz şey
hikâyenin giriş-gelişme-sonuç formatıyla aynıydı. Markaya bir kişilik katmak hikâyenin kahramanlarını tasarlamak (casting) gibi bir işti ve marka konsepti, brand essence gibi formatlar da bir nevi synopsis işlevi
görüyordu. Bu ilişkileri kurmak bizi
işimizde çok yetkinleştirdi.”[9]
Hikayeler, öyküler,
iletişim çerçevesi hattâ masallar[10] olarak
anılsın, ne iletmek istiyorsanız onu bir bağlam içinde aktarıyorsanız
iletişimde başarılı olabiliyorsunuz. Masallar/hikayeler anlatarak binlerce
grafik, rakam ya da hesapla aktaramadığımız bilgileri çabucak iletebiliyoruz. O
kadar çok bilgiyle karşı karşıyayız ve bilgiye o kadar çok açız ki; masallar
işimize yarayacakmış gibi gözüken bilgileri kolayca iletmeye yarayabilir.
Ekonomi sayfalarındaki grafiklerdense “Ayşe Teyze” hikayesi daha ikna edici
değil mi?
Üstelik masallar
karşımızdakiyle duygudaşlık kurma şansımızı arttırıyor. Masalları/hikayeleri
dinledikçe, kahramanlarıyla özdeşleşip onunla aynı şeyleri hissedebiliyoruz.
Onun bakış açısını benimsiyoruz ve onunla empati kurabiliyoruz. Bu kalabalık
dünyada hem dinleyen hem anlatan için hikaye büyük bir konfor aracı oluyor.
-->
[2] Seth
Godin, Bütün Pazarlamacılar Yalancıdır,
Elma Yayınevi, Ankara, 2006. www.allmarketersareliars.com
[3]
Geralt Zaltman, How Customers Think:
Essentials into the Mind of the Market, Harvard Business School Press,
Boston, 2003, s. 211 - 233.
[4] John Grant, “Marka Değil Hikâye”, MediaCat, Kasım 2008,
s.120.
[5] Bakınız: Anette Simons, Hikâyenin
Gücü, (The Story Factory) MediaCat, İstanbul, 2008’den
alıntılayan: “Marka Mitolojisi”, Pİ, 2008/04, s.48–53.
[6] Robert McKee, Story:
Substance, Structure, Style and The Principles of Screenwriting, It Books,
1997. Bu eser alanında güçlü bir kitap olarak bilinir. Türkçeye de çevrildi.
Kitap hakkında tanıtıcı bilgiler için bkz: http://www.amazon.com/-reader/0060391685?_encoding=UTF8&ref_=sib%5Fdp%5Fpt#reader-link McKee, 2018 yılında
yayınlanan Storynomics: Story-Driven
Marketing in the Post-Advertising World kitabında hikâyelerin iş, ekonomi
ve liderlik alanlarında başarıya katlılarını anlatıyor.
[7] Cem
Kozlu, Liderin Takım Çantası, Araçlar ve
Yaklaşımlar, Remzi Kitabevi, 2009, s. 129 130.
[9] Güven
Borça, “Amerikan Hikâyeciliği ve Mark
Twain”, Marketing Türkiye, 11
Eylül 2011 s. 36.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder