31 Mart 2014 Pazartesi

RETRO MARKETING / YENİLEME PAZARLAMA


Tuna Dipçin yazmış. Kısaltıp aktarıyorum:

Geçmişteki algılarını su yüzüne çıkartıp, bunu marka kimliği ile özdeşleştirmek, müşterilerin halihazırda sahip oldukları duygulara ve bilgilere hitap etmek, algılara yönelik iletişim çalışmasının en başarılı yollarından biridir.
Retro sözcüğü en basit haliyle “geçmiş” anlamına geliyor. Retro Marketing de, anı haline gelmiş algıları marka ile birleştirerek, müşteri ile benzer hislere sahip bir marka olduğunu gösterme yöntemi olarak tanımlanabilir. His kavramı Retro Marketing için çok önemli bir dayanak noktasıdır, çünkü Retro Marketing'in arkasındaki konsept, tanışık bir görsel, ses ya da objeyi hatırlatmaya dayanmaktadır.
Retro Marketing örnekleri, kimi zaman uzun bir tarihe sahip firmaların, geçmişte yaptığı reklam çalışmalarını hatırlatma yoluyla ortaya çıkıyor. Türkiye’de bunun örneklerini Migros, Coca-Cola ve Nestle ile hatırlayabiliriz. Migros, 57. yılı şerefine birçok eski markayı yeniden canlandırarak müşterilerine sunmuştu. Retro öğelerin çok başarılı kullanıldığı bir diğer çalışma ise Apple’ın efsanevi Think Different reklamı.
Marka yönetiminde retro kullanılmasında markanın stratejisini çok doğru bir şekilde belirlemek önemlidir. Journal of Marketing'deki bir makalede  Retro Marketing için dört temanın temel alınabileceğinden bahsedilir: (Stephen Brown, Robert V. Kozinets and John F. Sherry Jr., "Teaching Old Brands New Tricks: Retro Branding and the Revival of Brand Meaning", Journal of Marketing, Vol. 67, No. 3 (Jul., 2003) , pp. 19-33)

1. Marka Hikayesi (Allegory): Markayı oluştururken sembolik hikayeler, anlatımlar ve metaforlar kullanmak gereklidir. Retro alıntılar, markanın oluşturduğu anlamı desteklemeli, eski ile yeni arasında başarılı bir bağ kurmalıdır.

2. Marka Çevresi (Arcadia): Markanın içinde bulunduğu ideal ortamı canlandırmak başarılı olabilir. Bu sayede müşteri markadan ve üründen tam olarak ne elde edeceğini en net şekilde görebilir. Firmalar da retroyu genellikle geçmiş ile bugün kıyaslaması yapmakta kullanırlar.

3. Marka Ruhu (Aura): Aura, markanın aslına uygunluğuyla, yani varoluş amacıyla birebir ilişkildir. Bu ruhu hissettiren markalar, tüketicilerinin gözünde eşsiz bir yere ulaşırlar. Retro ise, müşterinin marka ile aynı duyguları hissetmesi için, dolayısıyla iletişime girmesi için çok etkili bir yoldur.

4. Marka Paradoksu (Antinomy): Walter Benjamin marka paradoksuna ilişkin felsefesini varsayımsal bir örneğe dayandırır. Teknoloji ve bilim sürekli gelişmektedir. Amaçlardan biri, insanların daha basit, daha az stresli günlere dönme isteğidir. Bu paradoks içinde markalar ürünlerini bu isteğin üzerine kurup, müşterileri üzerinde hem bir satın alma isteği, hem de çözüm sunan bir marka algısı oluşturabilir. 

28 Mart 2014 Cuma

POLITICAL MARKETING: Bir Hamiş

"Political Marketing / Siyasal Pazarlama: 2014 Martında Bir Hamiş

Genç bir pazarlama akademisyeninin kaleminden, ricam üzerine hazırlanmış, yerel seçim öncesi kısa bir değerlendirme...

"Siyasal tüketicilerin karar mekanizmaları, her seçim döneminde olduğu üzere, ihmal edilmekte ve tabir-i caizse, “maç tahmini” minvalinde anket(!) savaşları ile manipülasyon siyasetine yol açılmaktadır. “kime oy vereceksin?” sorusundan ibaret anket(!) firmaları, siyasal tüketicinin “neden, nasıl ve niçin” sorularını açıklamanın derdinde değillerken, akademi ise derinlemesine araştırma yapmak yerine, ya buzdağının görünen kısmına ya da “gitmesek de bizim olan köye” odaklanmakta... Bu ahval ve şerait, 1930’ların Amerika’sı ve 1950’lerin Avrupa’sı ile türdeş olup; siyasal pazarlamanın ürün ve satış aşamalarını yaşayan her ülke ile benzer özellikler taşımaktadır. Bu bağlamda, tüketimin siyasal boyutunu “analiz edebilmek” durulan noktaya göre değişen gözlemler sonucunu taşımaktadır. Yine de 30 Mart öncesi öngörülerimi (ki bilimsel veri ile destekleyememenin hüznü ile) aşağıdaki gibi ifade edebilirim.

Yerel ve genel seçimleri siyasal tüketici nezdinde ayıran unsur, verilen kararın bireyin hayatına somut ve soyut yansımalarında gizlidir. Yerel yönetim ve dolayısıyla yerel seçim, siyasetin daha somut olarak algılandığı, görülebildiği, hatta dokunulabildiği, tüketen ile tüketime yön verenin etkileşiminin yoğun olduğu mikro bir zemindir. Siyasal tüketiciler, yerel yönetimler sayesinde, devleti ve devleti yöneten iktidarı algılama kolaylığına da sahip olabilmektedirler. Siyasal pazarlama literatürü bu yüzden, yereli kazanmanın geneli kazanmadaki rolüne vurgu yapmaktadır.

Türkiye’de ise, kaynak tahsis yetkisine haiz olan/olanların rengini taşıyan yerel bir yönetimin, devlet-vatandaş etkileşiminde daha müspet sonuçlara yol açtığına dair bir inancın varlığından söz edilebilir. Yerel yönetimlerin önemi ile sözü edilen inanç birlikte düşünüldüğündeyse, ideolojilerin yerinin vatandaş istek ve ihtiyaçlarını anlayabilen, somutlaştırılmış ve nasıl gerçekleştirilebileceği izah edilen plan/projelerin almakta olduğu söylenebilir. Bu bağlamda, yerel istek ve ihtiyaçları anlayan, bunları karşılama istek ile kaynağı olan ve seçim sonrası ortadan kaybolmayan aday/partinin kazanacağı bir seçim döneminde olduğumuz söylenebilir. Seçimin sonucunun makro gündemlerden minimal biçimde etkilenmesinin ve yanlış aday seçimlerine dayalı başarısızlıkların ortaya çıkmasının temel bir beklenti olduğu iddia edilebilir. Hatta illa ki, rakamsal bir karşılık sunmak gerekirse, 2011 Genel Seçim sonuçlarının %10’luk seçim barajını geçen her parti için +-%4 bandında oluşacağı da öngörülebilir."

17 Mart 2014 Pazartesi

YIRTIK PAZARLAMA

YIRTIK PAZARLAMA /  SHAMELESS MARKETING

FIRINDAN YENİ ÇIKTI...

Yaptıkları işe böyle bir karşılık bulmuşlar...
Tutar mı, tutar.
Devamı için bakınız: